Şavşat Duvar Gazetesi Tarih
Karyatidler
KARYATİDLER
ÖNSÖZ
Bu konunun önemi; bir savaş trajedisinin,mimari bir boyuta yansımış olmasından dolayı gerçekten konuya etkileyicilik katmasındandır.
Öyle ki;İnsan suretine benzetilerek yapılan eski Mısır ve Hitit sütunlarının Grek mimarisinde Karyatid olarak karşımıza çıkmasının dramatik öyküsü bir yana modern mimaride de var olmayı sürdürmesine rağmen Türkçe kaynak sıkıntısı çekmenin anlamını çözmeye uğraştığımı dburada belirtmeliyim.Bulabildiğim kadar kaynaktan yaptığım araştırmalarım neticesinde bir araya getirebildiğim bilgi ve bulgulardan derlediğim bu çalışmamda bana yardımlarını esirgemeyen herkese teşekkürü bir borç bilirken,Aydın Tralleis müzesi Müdürü tarafından Roma Dönemi bir Tapınak görünümlü Lahitte bulunan Karyatid biçimli sütunlara sahip olması nedeniyle inceleme ve bilgi edinme talebime olumsuz yanıt verildiğini ve resim çekmemin bizzat Müze Müdürü tarafından engellendiğini belirtmek istiyorum.Adını anmak istemediğim Müze müdürü bir sanat tarihçiydi ve Arkeoloji Müze Müdürlüğüne tamamen siyasi tercihler nedeniyle getirilmiş olmalıydı ve Müzelerde yaşanan ve hoş olmayan şeylerin nedeninin bilime saygı duymayan anlayışın sonucu olduğunu düşünmemi sağladı.
Bu çalışmam esnasında farkına vardığım bir şeyi daha burada anmayı gerekli görmemin anlayışla karşılayanacağını umuyorum.Türkçe kaynak sıkıntısının nedeninin yapılan araştırmaların ve çalışmaların Türkçe olarak yayınlanmamasından kaynaklanmakta olduğuna tanık oldum. Buda Kültür Varlıklarımıza olumsuz bakışı ifade etmekte ve Bağdat ta Bombalanan Müzelerin içler acısı halinin zeminini hazırlayan savaş koşullarını aratmayan defineci tahribatından arta kalan duruma sebep olabilen imhacı ve tarihten süzülüp gelen kültürel değerlerimizi inkar eden toplumsal bilinçsizliğe katkı sunmaktadır.
Bu çalışmaya başladığımda bir mimari eleman olan kadın biçimli sütundan kadınların insanlık tarihi içerisindeki yerinin ve öyküsünün tarihsel gelişimiyle karşılaşacağımı ummuyordum. Bütün kararları alanların erkek tanrıların ortaya çıkışı ile birlikte erkekler olduğu halde; bütün yükün ve bedellerin kadınlar üzerine yıkılışının bir hikayesi aslında bu çalışma. Diğer tarafta Karia halkının erkeklerininse kendi soydaşları tarafından 150 yıllık Pers Hakimiyeti altında yaşadıktan sonra Persler için savaşmaları nedeniyle tümüyle öldürülmelerinin de acısını taşıyarak köleleşmenin ağır bedeliyle öldürülmeyen Bu Karia’lı kadınların mimariye yansıyan acı hikayelerinin destanıyla baş başa bırakıyorum sizleri...
Yaptığım araştırma ve bulabildiğim bilgileri; Karyatid sayılabilecek Mısır ve Hititte ki çok az sayıda ilk örnekleri, Grek’teki uygulamaları ve ortaya çıkışı,sonrasında ki uygulamalar ve günümüzde devam eden mimari alanda ki Karyatid örnekleri şeklinde üç başlık altında toplamayı uygun buldum. Özellikle modern mimari alanda çokça örneklerine rastladığım İstanbul Galata ve Beyoğlu’nda Karyatidlerle ve cepheleri heykellerle süslü mimari yapıları keşfe çıktığımda bana eşlik eden ve her türlü yardımlarını esirgemeyen ve katkılarını sunan Sitemiz üyesi olan ve 7-Nisan-2007 sabahı elim bir trafik kazası sonucu kaybettiğimiz Ayşenur ŞAHAN’ı unutmuyor ve yardımlarından dolayı bir kez daha burada teşekkür ediyor saygıyla yad ediyorum. Burada çok kısa da olsa Karyatidlerin tarihsel olarak gelişiminin bir sunumunu yapmaya çalıştım. Azda olsa bulabildiğim kısıtlı kaynaklardan derlediğim bilgiler umarım bu alanda var olan boşluğa küçük bir katkı olur. Saygılarımla…
KARYATİD
Eski Yunanca'da "Karialı genç kız" anlamına gelir. Antik YUNAN ve ROMA mimarlıklarında, ayakta duran giyimli genç kız heykeli biçiminde SÜTUN. Erkek heykeli biçimdekilere ATLANT denir. İlk kez MÖ 4.yy'da kullanılan karyatid sözcüğü yerine daha önceleri, Eski Yunanca'da "genç kız" anlamına gelen KORE ya da "sepet taşıyan" anlamına gelen kanefore sözcükleri kullanılırdı. Kanefore adı, karyatidin başinda yastık ya da sepet biçiminde bir bezeme öğesi bulunmasından dolayı verilmiştir. Romalı mimar ve yazar VITRUVIUS ise karyatidin, Karyalılar Persler'in tarafını tuttukları için Yunanlar'ca ceza-landırılan Lakonia'daki Karialı (KARIA) kadınları betimlediğini belirtir. Yunanistan'da Delphoi'daki Apollon Kutsal Alanı'na inşa edilen, Knidos ve Siphnoslular'ın thesauroslannm (hazine binasi; MÖ 565-555; MÖ 530-525) giriş portiğinde İON sütunları yerine karyatid'ler kullanılmıştır ve bunlar üslup açısından Atina Akropolisi'ndeki korelere benzemektedir. Yunanistan'da Amyklae'daki Apollon Sunağı'nda ve Atina'da Pandrossos Tapınağı portiğinde de karyatid'ler birer taşıyıcı eleman olarak göze çarpar. Akropolis'te MÖ 421-406 arasında inşa edilen Erektheioriun güneybatı mekanı, 2.31m yük-sekliğindeki altı karyatid'den dolayı "Koreli Portik" adıyla anılmaktadır. Yunan cografyacı Pausanias (MS 143-176), ellerinde birer kase taşıyan bu figürler için, Tanrıça Athena'ya ait kutsal emanetleri taşıyan kişi anlamındaki arrephoroi sıfatını kullanmıştır, Roma dönemi örnekleri arasında Hadrianus Vilosı'ndakiler (Tivoli), Erektheion'un karyatid'lennin tam birer kopyası olarak dikkat çekicidir. Ayrıca Roma'da Albani Villasında Augustus Forumunu çevreleyen kolonatta ve daha birçok yapıda bu tür sütunlar kullanılmıştır. Avrupa'da antik mimarlık öğelerinin yeniden kullanıldığı dönemlerde, örneğin RÖNESANS'ta ve 19.yy CANLANDIRMACILIK'ı içinde karyatid yeniden ortaya çıkmıştır. Louvre Sarayı'nda. heykelci Jean Goujon'un (1510-68) yaptığı "Karıyatidler Salonu" ünlü bir örnektir.
KARYATİDLERİN TARİH İÇİNDE YOLCULUĞU
Mısır mimarisinde ilk sülaleler zamanından kalma genel olarak lotus,papirus,palmiye ve çan biçimli başlıklı sütunlar kullanılmıştır.Resimde görüldüğü üzere Hator Mabedinde kullanılmış bu sütunda Tanrıçanın maskları ile süslenmiş başlık karyatid tipi sütunların ilk öncüsü sayılabilir.
Geç Hitit Dönemi İ.Ö 730-700 yıllarına tarihlenen Aramlaşmış ve Fenike etkileri taşıyan Tell Halaf kabartmalarında yer alan aslan ve üzerindeki tanrı figürü sütun işlevi görmektedir. Bu eser karyatid motifinin tarihteki ilk örneğidir .
EREKHTHEİON TAPINAĞI
İ.Ö. 421 - 406 tarihleri arasında, Atinalıların, Poseidon ve Athena'nın kent için yaptıkları yarışmalar için toplandıkları alanda yapılmıştır. Yapının en etkileyici yanı, güney cephesinden yeralan Karyatid Verandası'dır. Veranda, adını normalin bir buçuk katı boyutta yapılmış olan sütun görevinde olup çatı yükünü taşıyan, altı kadın figüründen almıştır. Bizlerin bugün gördüğümüz karyatidler, orjinallerin birebir kopyasıdır. İçlerinden birinin Biritish Museum'da olduğu, bir diğerinin ise ne olduğu tam bilinemeyen kalan 4 Karyatid, Akropol müzesindeki özel bir alanda sergilenmektedir. Hatta öyle özel bir koruma altındalar ki önünde fotoğraf bile çektiremiyorsunuz. Karyatidler ve Kouros heykeli (İ.Ö.570 - Omuzlarında buzağı taşıyan bir delikanlı) ile beraberindeki klasik ve arkaik kalıntılar müzenin başlıca içeriğini oluşturuyor. Mimaride kullanılan ve bugünkü inşa tekniklerine kaynak oluşturan elemanların kökenine indiğimiz zaman ilginç saptamalara ulaşabiliyoruz. Antik Yunan’da M.Ö. 5.y.y. Akropolis yerleşimindeki Erechteum Tapınağı’nın sütunlarındaki karyatidler bu konuda en iyi örneklerdir. Karyatid adı verilen uzun giysili kadınların mermer heykellerini sütun yerine kullanılırken pervaz (korona) ile damlalıklarının kadının başı üzerine yerleştirildiğini düşünecek olursak Peloponnez Yarım adasın ‘da bir kent devleti olan Karya, Yunanistan’a karşı Perslerin tarafını tutmuştu, daha sonra savaşta zaferle özgürlüklerini kazanan Yunanlılar , seferberlik ilan edip Karya halkına savaş açtılar. Kenti ele geçirerek erkekleri öldürdüler ve devleti issizlığa terkettiler, kadınları da köle olarak kaçırdılar. Ancak uzun giysilerini ve diğer evlilik simgelerini çıkarmalarına izin vermeyerek , zafer alayında onları zorla teşhir ettiler. Bu kadınlar utançlarının ağırlığı altında ezilerek sonsuza dek köleliği temsil ettiler ve devletlerinin kefaretini ödediler. Böylece dönemin mimarları, Karya Halkının günah ve cezalarının ardılları tarafından da bilinerek sürdürülmesi için kamu yapılarına yük taşıdıkları görülecek biçimde bu kadınların heykellerin yerleştirdiler.
MEMMİYUS ANITI
Domitian Meydanı’nın kuzeyinde yer alan Memmiyus Anıtı, 3.yüzyılda Büyük Roma’nın diktatörlerinden birisi olan Sulla’nın torunu C.Memmius adına onursal bir yapı olarak dikilmiştir. Memmiyus Anıtı, kare bir plan üzerine oturtulmuş ve düzgün kesilmiş taşlardan oluşturulan masif bir temele inşa edilmiştir. Dört yüzlü bir zafer takına benzeyen anıtın temeli dışbükey yerel taşlardan ve diğer yüzleri mermerden yapılmıştır. Her yüzde sütun olarak kullanılan kadın vücuduna benzeyen figürlere yataklık eden blokları kemerle birbirine bağlayan, yarı dairesel girintiler bulunur. Blokların çoğu figürleriyle birlikte kayıptır.
Yeni yapılan araştırmalarda bu yapının iki katlı olduğu, alt katta yarım daire şeklinde yapılmış olan girintilerin doğu, güney ve batı taraftaki bentlere uyumlu olarak yapıldığı ve girintilerin üzerinde bulunan kemerlerin karyatidler tarafından desteklendiği anlaşılmıştır.
Birinci katın baştabanına, hem Latince hem de Yunanca olarak kazınmış olan yazıt; bu yapıya ismini vermiştir.Yapının doğu ucunda bulunan Latince bir yazıtta ‘Kaius Memmiyus, kurtarıcımız, Kaius’un oğlu, Cornelyus Sulanın torunudur” yazmaktadır.
Memmius ailesinin fertlerine ait olan ve de bu kişilerin bireysel özelliklerinin kişileştirilmiş olarak heykel haline dönüştürüldüğü örnekler yukarı katta bulunan üç adet galerideki, sütunlar arasında yer almıştır. Figürlerden bazıları Memmiyus’a, babası Kaikus ve büyükbabası diktatör Sulla’ya ait başlık giyen askerleri temsil etmektedir.
Memmiyus Efes’i bağışlarıyla onore ederken, büyükbabasının onurunu tamir etmek veya şehre gözdağı vermek istemiş olabilir. Nitekim Sulla M.Ö. 84 yılında Mithridate’lerin yanında yer aldıkları için şehri yıkmıştır. Ölümünden sonra Memmiyus şehrin çevresine gömülmüştür Küllerinin bulunduğu kabın anıtın ön duvarındaki alçak bir duvar çıkıntısı üzerine yerleştirilmiş bir zafer kemeriyle çevrelenmiş bir girintiye yerleştirilmiş olması muhtemeldir. Anıtın merkezi 3 tarafındaki girintilerle çevrilmiştir.
MİMARİ ELEMAN OLARAK GÜNÜMÜZDE Kİ UYGULAMALAR
İstanbul'daki birçok binanın cephesini süsleyen mask ve Karyatidler o kadar çoktur ve çokta güzeldirler.19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın başlarına kadar olan süreç, Osmanlı sivil mimarlığında çok katlı ve kâgir yapı anlayışının egemen olduğu bu dönem yapılarının cephe süslemelerinde kabartma insan yüzü figürleri ve yapıdan bağımsız sayılabilecek heykellerin çokça kullanıldığı görülüyor.Bu anlayışın ürünleri ise en çok Beyoğlu ve Galata'dadır..
Her iki semtte de mimari o günlerden beri çok az değişmiştir. Bu durumun en önemli nedeni, ‘Beyoğlu ve Galata'nın tarihi” olarak çok gerilere giden bir Ceneviz-Venedik yerleşimi olmasıdır. Geçtiğimiz yüzyılın mimarisi bugün 'Cephe Mimarlığı' olarak tanımlanır. Bu tanımlamanın nedeni bina cephelerinde mask, heykel, bitkisel motif, sütun gibi süslemelerin çokça kullanılmasıdır. Bu açıdan bakıldığında o dönemin mimarlarının yaşadığı sıkıntılar kolayca anlaşılabilir. Çünkü, Tanzimat ile birlikte yeni mimarlık yasalarının uygulamaya konulduğu böylesi bir dönemde, başarılı ve beğeni toplayan bir mimar olmak zordur.
Ayrıca, tasarımın yanı sıra görsel etkinin yaratılmasında o dönem için temel mimari öğelerden olan süslemelerde yapacağı tercihte dönemi etkileyen mimarların sanat yapmaktansa öykü anlatmayı tercih etmeleridir. bir öykü ve bir tarih anlatmak için oradadırlar. Kimi Medusa'ya benzer, her ne kadar bakışlarıyla insanları taş edemese de. Kimi Zeus'u anımsatır uzun saç ve sakallarının arasındaki mitolojik çehresiyle. Kimi de cephesini süslediği yapının öyküsünü anlatır. Bir zamanlar Pera Sirki olan bugünkü Halep Çarşısı'nın cephesindeki palyaço yüzü binanın işlevini anlatmak için oradadır. 1890'da Fransız mimar Alexandre Vallaury tarafından yapılan Karaköy'deki Orient Bank binasının giriş kapısının hemen üstünde yer alan Romalı asker yüzü ise sanki bankayı korumakla görevli gibidir. Ancak, en ilginç ve hüzünlü öykü yine kadınlara düşer. Bu öykü tüm binanın ağırlığını omuzlarında taşıyormuş gibi duran karyatidlerin öyküsüdür, yani Karyalı kadınların.
Savaşta Perslerin tarafında yer alan Karyalılara çok kızan Yunanlılar, tüm Karya erkeklerini ortadan kaldırır, Karyalı kadınları ise tutsak eder. Bununla da yetinmez ve geleneksel giysileri içindeki kadınları sokak sokak dolaştırarak teşhir ederler. İşte, Karyalı kadınların bu utancın altında ezilmelerinin simgesidir karyatidler. Yunanlılar uzun geleneksel giysiler içinde binanın tüm ağırlığını taşır şekilde betimleyip sonsuza kadar köleliğe mahkûm eder Karyalı kadınları. O gün bu gündür mimari bir eleman olarak dünyanın farklı yerleşimlerinde bina cephelerini süsleyen karyatidler 19. yüzyılda İstanbul'daki birçok binada kullanıldı. Kökeni binlerce yıl öncesine dayanan bu öykünün kahramanları bugün çevremizde sessizce varlıklarını sürdürüyor.
İstanbul’un eski binalarını süsleyen taş heykelleri, kimi antik mitolojilerden çıkıp gelmiştir, kimi başlı başına bir anıt, bir miras gibidir geçmişten geleceğe… Ne olursa olsun İstanbul’un tarihi yapılarındaki taşa oyulmuş yüzler, İstanbullularla ve bu kenti yaşamaya gelenlerle paylaşacak özel hikâyeleri vardır. Antik çağ mimarlığının en zarif cephe ayrıntılarından biri olan karyatidler, Beyoğlu’nda yaşanan her şeyin tanığı olarak dimdik ayakta duruyorlar aradan geçen zamana karşın. Eski Doğu mimarlığında şekillenen, ancak en yaygın ve ünlü uygulamaları Antik Yunan mimarlığında görülen karyatidler, sütun yerine kullanılan kadın figürleridir. Özellikle cephe mimarisine zarif ve narin bir görünüm vermek için kullanılan karyatid heykelleri, yapıların görselliği açısından önem taşıyor. Romalı mimar Vitruvius’un ‘Mimarlık Üzerine On Kitap’ adlı kitabında anlattığına göre, karyatid heykellerinin adı yaşanmış, gerçek bir olayla ortaya çıkmış. ‘Karya soyu’ anlamına gelen karyatid sözcüğü, Pers istilası sonrasında köleleştirilen Karyalı kadınların anısını yaşatmak için kullanılmış. Beyoğlu’ndaki ünlü Alkazar Sineması’nın girişini süsleyen iki karyatid heykeli bugün sinema ile özdeşleşmiş durumdalar.Yıllardır Pera’da olan biten her şeyi seyreden bu heykeller, uzun zamandır da sanatseverleri karşılıyorlar mağrur ve asil bir edayla. Buradaki heykeller, Beyoğlu’nda bulunan diğer karyatidlerle karşılaştırıldığında, klasik Yunan karyatidi formuna en yakın heykellerin bunlar olduğu görülüyor.
Beyoğlu’nun adeta gayrı resmi simgesi olan Çiçek Pasajı da, İstanbul’un taşa yansıyan yüzlerinden payını almış, hem de en güzellerinden, en alımlılarından. 1876 yılında tamamlanan yapı, ilk zamanlarda sahibinin adından dolayı Hristaki Pasajı olarak anılıyormuş. Daha sonraları adı Çiçek Pasajı olarak değişen yapının, yüksek ana girişini süsleyen iki zarif karyatid heykeli, İstanbul’un taştaki yüzleri arasında en bilinenleridir.Yine karyatidlerle süslenmiş bir başka eski İstanbul binası da, 1892 yılında yapılan ve bir süre sonra otele dönüştürülen Büyük Londra Oteli, yani Grand Hotel De Londres'tir. Yapının üçüncü katından Tepebaşı ve Haliç’i selamlayan karyatidler, Alkazar ve Çiçek Pasajı’ndaki örneklerden daha serbest bir üsluba sahiptirler. Tepebaşı’ndan ayrılmadan önce Bristol Oteli olarak ünlenen ve yakın zamanda Pera Müzesi olarak sanatseverlerle buluşan 1893 tarihli binaya göz atmak gerekir. Binanın konsollarındaki iki kadın yüzü, taşa yansıyan asil ve uzak ifadeli çehreleri ile dikkat çekiyor. Heykelleri ve süslemeleriyle bakışları üzerinde toplayan ve Şişhane’de görkemli bir anıt olarak yükselen Frej Apartmanı 1905 yılında yapılmış. Yapının cephesinde görülen zengin süslemeler arasında, sırt sırta oturan çocuk figürleri ilk bakışta ilgi çekiyor.İstanbul’un tarihi yapılarındaki heykeller arasında en rahat ve serbest kompozisyona sahip olan bu çocuk heykelleri, geçip giden zamana aldırmadan, yüzlerindeki muzip gülümsemeyle İstanbul’u seyrediyorlar oturdukları yerden. Tünel’e doğru yaklaşırken, meraklı iki çift göz seyreder gelip geçeni. Binanın üst katlarında görülen güzeller güzeli iki kadın başının, çiçekler ve başaklarla taçlanışı bile insanının ilk bakışta dikkatini çekiyor. Bu alımlı kadın yüzleri sanki Art Nouveau akımının ünlü ismi Mucha’nın fırçasından çıkmış da İstanbul’u güzelleştirmeye gelmiş gibiler adeta. Zaten süsledikleri Botter Apartmanı da, İstanbul’daki Art Nouveau akımının en güzel temsilcisi olarak kabul ediliyor.
Tünel’den Karaköy’e doğru tarihi yapıların arasından geçerken yüksek taş binaların cephelerindeki tüm bezemeler ilgi çekici; bitkisel süslemeler, figürlü kabartmalar, geometrik desenler ve daha birçok göze hoş gelen ayrıntı. Hepsi de yapıldıkları gün gibi bakımlılar. Karaköy’e gelindiğinde iki tombul bebek heykeli karşılıyor. 1911 tarihli Minerva Han, adını antik Yunan tanrıçası Athena’nın Latince karşılığı olan Minerva sözcüğünden almış. Giriş kapısının üzerinde yer alan kabartmalarda, bolluğu simgeleyen iki bereket boynuzu ve ortalarında duran Minerva başı betimi, yapının ilk bakışta ilgi çeken sürprizleri. Mitolojide Athena’nın simgesi olarak birçok antik sanat eserinde, tanrıçanın yanında gösterilen baykuş, burada da unutulmamış. Baykuş figürü Minerva başının hemen altında görülüyor. Hemen bir üst katta yer alan balkonun kenarlarındaki iki çocuk figürü, sanki yerlerinden kalkıp muziplik yapacaklarmış hissi uyandırıyorlar insanda. Bu muzip görünümlü tombul çocuklar da antik Yunan mitolojisinden ilham alınarak yapılmış figürler. Çocuk figürlerinin ellerinde tuttukları ve içleri meyvelerle dolu bereket boynuzları da yine aynı mitolojinin öykülerinden. Minerva Han’ın heykel ve kabartmaları bu kadar değil. Zengin süslemeli yapının en üst katında yine antik Yunan mitolojisinden bir karakter daha var. Olimposlu Tanrılar arasında her şeyi gören ve haber veren haberci tanrı Hermes, kanatlı şapkası ve efsanevi asası ile yapının en üst katından İstanbul’u seyrediyor neredeyse bir asırdır. Hiç kuşkusuz Minerva Han, İstanbul’daki mitolojik figürlerle süslü tarihi yapılar arasında en çok ilgi çekenidir. Galata Köprüsü’nün yanı başındaki görkemli yapı Viyana bankası olarak Avusturyalılar tarafından yapılmış ve bu yapı da Beyoğlu’ndan Karaköy’e uzanan heykelli yapı geleneğine uygun olarak heykeller ve kabartmalarla süslenmiş. Teras kenarlarında duran iki insan figürü diğer yapılardakine göre daha sert bir üslup ile işlenmiş olsalar da görenler bu heykelleri incelemeden geçemiyor. Biri kadın, biri erkek olan figürlerin, ticaret ve sanayiyi temsil ettikleri kabul ediliyor.
Her iki heykelin de yanlarında, diz çökmüş ve yük taşıyan çocuk heykelleri bulunuyor. Yapının üst kısımlarında görülen ve son derece gerçekçi işlenmiş kanatları açık kartal figürleri ise, Haliç’in martılarıyla aşık atarcasına iddialı ve mağrurlar. Başta Beyoğlu olmak üzere İstanbul, tarihi yapılarındaki heykeller ve kabartmalarla, görenleri semt, hatta kent ölçeğine yayılmış, nefes kesen bir bulmacanın serüven tadındaki doyumsuz keyfine davet ediyor. İstanbul’un taşa yansıyan yüzlerinin başrolde olduğu bu serüvende, milyonlarca insanın yaşadığı bu kentin güzel ve beklenmedik sürprizlerini, İstanbul ile paylaşmak farklı bir haz yaratıyor insanda. Kimi zaman yitik mitolojilerinden kalma bakışlarla eskiyi yâd eden, kimi zaman da içi içine sığmayan muzip bir çocuğun ifadesine bürünen bu yüzler, İstanbul’un geçmişinden geleceğine uzanan yüzler olarak, İstanbul aşıklarını selamlıyorlar eski dostları görmüşçesine. -
Avrupa da Modern mimari uygulamalarına ise Avusturya Parlamento Binası kapısında bulunan Karyatidleri örnek gösterebiliriz. Avusturya Parlamentosuna her gün girip çıkan vekillere ve misafirlere hoş geldin derken Pers Yunan savaşlarında bir ulusun tüm yükünün Karialı kadınların sırtlarına vuruluşunun dramatik öyküsünü anımsatırlar.
KAYNAKÇA
1- Kaynakça: Eczcıbaşı Sanat Ansiklopedisi, Cilt 2, Sayfa 964
2- Hikmet KAYHAN-Kerim KAYHAN, İzahlı Sanat Şaheserleri. Sayfa:14
3- Ekrem AKURGAL, Anadolu Kültür Tarihi, Sayfa:239
4- Dr. Hakan Gülsün, sanat tarihçisi.
5- Ömer Kokal, fotoğrafçı ve yazar. Mart 2002
27-06-2007
Ali YÜKSEL
ÖNSÖZ
Bu konunun önemi; bir savaş trajedisinin,mimari bir boyuta yansımış olmasından dolayı gerçekten konuya etkileyicilik katmasındandır.
Öyle ki;İnsan suretine benzetilerek yapılan eski Mısır ve Hitit sütunlarının Grek mimarisinde Karyatid olarak karşımıza çıkmasının dramatik öyküsü bir yana modern mimaride de var olmayı sürdürmesine rağmen Türkçe kaynak sıkıntısı çekmenin anlamını çözmeye uğraştığımı dburada belirtmeliyim.Bulabildiğim kadar kaynaktan yaptığım araştırmalarım neticesinde bir araya getirebildiğim bilgi ve bulgulardan derlediğim bu çalışmamda bana yardımlarını esirgemeyen herkese teşekkürü bir borç bilirken,Aydın Tralleis müzesi Müdürü tarafından Roma Dönemi bir Tapınak görünümlü Lahitte bulunan Karyatid biçimli sütunlara sahip olması nedeniyle inceleme ve bilgi edinme talebime olumsuz yanıt verildiğini ve resim çekmemin bizzat Müze Müdürü tarafından engellendiğini belirtmek istiyorum.Adını anmak istemediğim Müze müdürü bir sanat tarihçiydi ve Arkeoloji Müze Müdürlüğüne tamamen siyasi tercihler nedeniyle getirilmiş olmalıydı ve Müzelerde yaşanan ve hoş olmayan şeylerin nedeninin bilime saygı duymayan anlayışın sonucu olduğunu düşünmemi sağladı.
Bu çalışmam esnasında farkına vardığım bir şeyi daha burada anmayı gerekli görmemin anlayışla karşılayanacağını umuyorum.Türkçe kaynak sıkıntısının nedeninin yapılan araştırmaların ve çalışmaların Türkçe olarak yayınlanmamasından kaynaklanmakta olduğuna tanık oldum. Buda Kültür Varlıklarımıza olumsuz bakışı ifade etmekte ve Bağdat ta Bombalanan Müzelerin içler acısı halinin zeminini hazırlayan savaş koşullarını aratmayan defineci tahribatından arta kalan duruma sebep olabilen imhacı ve tarihten süzülüp gelen kültürel değerlerimizi inkar eden toplumsal bilinçsizliğe katkı sunmaktadır.
Bu çalışmaya başladığımda bir mimari eleman olan kadın biçimli sütundan kadınların insanlık tarihi içerisindeki yerinin ve öyküsünün tarihsel gelişimiyle karşılaşacağımı ummuyordum. Bütün kararları alanların erkek tanrıların ortaya çıkışı ile birlikte erkekler olduğu halde; bütün yükün ve bedellerin kadınlar üzerine yıkılışının bir hikayesi aslında bu çalışma. Diğer tarafta Karia halkının erkeklerininse kendi soydaşları tarafından 150 yıllık Pers Hakimiyeti altında yaşadıktan sonra Persler için savaşmaları nedeniyle tümüyle öldürülmelerinin de acısını taşıyarak köleleşmenin ağır bedeliyle öldürülmeyen Bu Karia’lı kadınların mimariye yansıyan acı hikayelerinin destanıyla baş başa bırakıyorum sizleri...
Yaptığım araştırma ve bulabildiğim bilgileri; Karyatid sayılabilecek Mısır ve Hititte ki çok az sayıda ilk örnekleri, Grek’teki uygulamaları ve ortaya çıkışı,sonrasında ki uygulamalar ve günümüzde devam eden mimari alanda ki Karyatid örnekleri şeklinde üç başlık altında toplamayı uygun buldum. Özellikle modern mimari alanda çokça örneklerine rastladığım İstanbul Galata ve Beyoğlu’nda Karyatidlerle ve cepheleri heykellerle süslü mimari yapıları keşfe çıktığımda bana eşlik eden ve her türlü yardımlarını esirgemeyen ve katkılarını sunan Sitemiz üyesi olan ve 7-Nisan-2007 sabahı elim bir trafik kazası sonucu kaybettiğimiz Ayşenur ŞAHAN’ı unutmuyor ve yardımlarından dolayı bir kez daha burada teşekkür ediyor saygıyla yad ediyorum. Burada çok kısa da olsa Karyatidlerin tarihsel olarak gelişiminin bir sunumunu yapmaya çalıştım. Azda olsa bulabildiğim kısıtlı kaynaklardan derlediğim bilgiler umarım bu alanda var olan boşluğa küçük bir katkı olur. Saygılarımla…
KARYATİD
Eski Yunanca'da "Karialı genç kız" anlamına gelir. Antik YUNAN ve ROMA mimarlıklarında, ayakta duran giyimli genç kız heykeli biçiminde SÜTUN. Erkek heykeli biçimdekilere ATLANT denir. İlk kez MÖ 4.yy'da kullanılan karyatid sözcüğü yerine daha önceleri, Eski Yunanca'da "genç kız" anlamına gelen KORE ya da "sepet taşıyan" anlamına gelen kanefore sözcükleri kullanılırdı. Kanefore adı, karyatidin başinda yastık ya da sepet biçiminde bir bezeme öğesi bulunmasından dolayı verilmiştir. Romalı mimar ve yazar VITRUVIUS ise karyatidin, Karyalılar Persler'in tarafını tuttukları için Yunanlar'ca ceza-landırılan Lakonia'daki Karialı (KARIA) kadınları betimlediğini belirtir. Yunanistan'da Delphoi'daki Apollon Kutsal Alanı'na inşa edilen, Knidos ve Siphnoslular'ın thesauroslannm (hazine binasi; MÖ 565-555; MÖ 530-525) giriş portiğinde İON sütunları yerine karyatid'ler kullanılmıştır ve bunlar üslup açısından Atina Akropolisi'ndeki korelere benzemektedir. Yunanistan'da Amyklae'daki Apollon Sunağı'nda ve Atina'da Pandrossos Tapınağı portiğinde de karyatid'ler birer taşıyıcı eleman olarak göze çarpar. Akropolis'te MÖ 421-406 arasında inşa edilen Erektheioriun güneybatı mekanı, 2.31m yük-sekliğindeki altı karyatid'den dolayı "Koreli Portik" adıyla anılmaktadır. Yunan cografyacı Pausanias (MS 143-176), ellerinde birer kase taşıyan bu figürler için, Tanrıça Athena'ya ait kutsal emanetleri taşıyan kişi anlamındaki arrephoroi sıfatını kullanmıştır, Roma dönemi örnekleri arasında Hadrianus Vilosı'ndakiler (Tivoli), Erektheion'un karyatid'lennin tam birer kopyası olarak dikkat çekicidir. Ayrıca Roma'da Albani Villasında Augustus Forumunu çevreleyen kolonatta ve daha birçok yapıda bu tür sütunlar kullanılmıştır. Avrupa'da antik mimarlık öğelerinin yeniden kullanıldığı dönemlerde, örneğin RÖNESANS'ta ve 19.yy CANLANDIRMACILIK'ı içinde karyatid yeniden ortaya çıkmıştır. Louvre Sarayı'nda. heykelci Jean Goujon'un (1510-68) yaptığı "Karıyatidler Salonu" ünlü bir örnektir.
KARYATİDLERİN TARİH İÇİNDE YOLCULUĞU
Mısır mimarisinde ilk sülaleler zamanından kalma genel olarak lotus,papirus,palmiye ve çan biçimli başlıklı sütunlar kullanılmıştır.Resimde görüldüğü üzere Hator Mabedinde kullanılmış bu sütunda Tanrıçanın maskları ile süslenmiş başlık karyatid tipi sütunların ilk öncüsü sayılabilir.
Geç Hitit Dönemi İ.Ö 730-700 yıllarına tarihlenen Aramlaşmış ve Fenike etkileri taşıyan Tell Halaf kabartmalarında yer alan aslan ve üzerindeki tanrı figürü sütun işlevi görmektedir. Bu eser karyatid motifinin tarihteki ilk örneğidir .
EREKHTHEİON TAPINAĞI
İ.Ö. 421 - 406 tarihleri arasında, Atinalıların, Poseidon ve Athena'nın kent için yaptıkları yarışmalar için toplandıkları alanda yapılmıştır. Yapının en etkileyici yanı, güney cephesinden yeralan Karyatid Verandası'dır. Veranda, adını normalin bir buçuk katı boyutta yapılmış olan sütun görevinde olup çatı yükünü taşıyan, altı kadın figüründen almıştır. Bizlerin bugün gördüğümüz karyatidler, orjinallerin birebir kopyasıdır. İçlerinden birinin Biritish Museum'da olduğu, bir diğerinin ise ne olduğu tam bilinemeyen kalan 4 Karyatid, Akropol müzesindeki özel bir alanda sergilenmektedir. Hatta öyle özel bir koruma altındalar ki önünde fotoğraf bile çektiremiyorsunuz. Karyatidler ve Kouros heykeli (İ.Ö.570 - Omuzlarında buzağı taşıyan bir delikanlı) ile beraberindeki klasik ve arkaik kalıntılar müzenin başlıca içeriğini oluşturuyor. Mimaride kullanılan ve bugünkü inşa tekniklerine kaynak oluşturan elemanların kökenine indiğimiz zaman ilginç saptamalara ulaşabiliyoruz. Antik Yunan’da M.Ö. 5.y.y. Akropolis yerleşimindeki Erechteum Tapınağı’nın sütunlarındaki karyatidler bu konuda en iyi örneklerdir. Karyatid adı verilen uzun giysili kadınların mermer heykellerini sütun yerine kullanılırken pervaz (korona) ile damlalıklarının kadının başı üzerine yerleştirildiğini düşünecek olursak Peloponnez Yarım adasın ‘da bir kent devleti olan Karya, Yunanistan’a karşı Perslerin tarafını tutmuştu, daha sonra savaşta zaferle özgürlüklerini kazanan Yunanlılar , seferberlik ilan edip Karya halkına savaş açtılar. Kenti ele geçirerek erkekleri öldürdüler ve devleti issizlığa terkettiler, kadınları da köle olarak kaçırdılar. Ancak uzun giysilerini ve diğer evlilik simgelerini çıkarmalarına izin vermeyerek , zafer alayında onları zorla teşhir ettiler. Bu kadınlar utançlarının ağırlığı altında ezilerek sonsuza dek köleliği temsil ettiler ve devletlerinin kefaretini ödediler. Böylece dönemin mimarları, Karya Halkının günah ve cezalarının ardılları tarafından da bilinerek sürdürülmesi için kamu yapılarına yük taşıdıkları görülecek biçimde bu kadınların heykellerin yerleştirdiler.
MEMMİYUS ANITI
Domitian Meydanı’nın kuzeyinde yer alan Memmiyus Anıtı, 3.yüzyılda Büyük Roma’nın diktatörlerinden birisi olan Sulla’nın torunu C.Memmius adına onursal bir yapı olarak dikilmiştir. Memmiyus Anıtı, kare bir plan üzerine oturtulmuş ve düzgün kesilmiş taşlardan oluşturulan masif bir temele inşa edilmiştir. Dört yüzlü bir zafer takına benzeyen anıtın temeli dışbükey yerel taşlardan ve diğer yüzleri mermerden yapılmıştır. Her yüzde sütun olarak kullanılan kadın vücuduna benzeyen figürlere yataklık eden blokları kemerle birbirine bağlayan, yarı dairesel girintiler bulunur. Blokların çoğu figürleriyle birlikte kayıptır.
Yeni yapılan araştırmalarda bu yapının iki katlı olduğu, alt katta yarım daire şeklinde yapılmış olan girintilerin doğu, güney ve batı taraftaki bentlere uyumlu olarak yapıldığı ve girintilerin üzerinde bulunan kemerlerin karyatidler tarafından desteklendiği anlaşılmıştır.
Birinci katın baştabanına, hem Latince hem de Yunanca olarak kazınmış olan yazıt; bu yapıya ismini vermiştir.Yapının doğu ucunda bulunan Latince bir yazıtta ‘Kaius Memmiyus, kurtarıcımız, Kaius’un oğlu, Cornelyus Sulanın torunudur” yazmaktadır.
Memmius ailesinin fertlerine ait olan ve de bu kişilerin bireysel özelliklerinin kişileştirilmiş olarak heykel haline dönüştürüldüğü örnekler yukarı katta bulunan üç adet galerideki, sütunlar arasında yer almıştır. Figürlerden bazıları Memmiyus’a, babası Kaikus ve büyükbabası diktatör Sulla’ya ait başlık giyen askerleri temsil etmektedir.
Memmiyus Efes’i bağışlarıyla onore ederken, büyükbabasının onurunu tamir etmek veya şehre gözdağı vermek istemiş olabilir. Nitekim Sulla M.Ö. 84 yılında Mithridate’lerin yanında yer aldıkları için şehri yıkmıştır. Ölümünden sonra Memmiyus şehrin çevresine gömülmüştür Küllerinin bulunduğu kabın anıtın ön duvarındaki alçak bir duvar çıkıntısı üzerine yerleştirilmiş bir zafer kemeriyle çevrelenmiş bir girintiye yerleştirilmiş olması muhtemeldir. Anıtın merkezi 3 tarafındaki girintilerle çevrilmiştir.
MİMARİ ELEMAN OLARAK GÜNÜMÜZDE Kİ UYGULAMALAR
İstanbul'daki birçok binanın cephesini süsleyen mask ve Karyatidler o kadar çoktur ve çokta güzeldirler.19. yüzyılın ikinci yarısından 20. yüzyılın başlarına kadar olan süreç, Osmanlı sivil mimarlığında çok katlı ve kâgir yapı anlayışının egemen olduğu bu dönem yapılarının cephe süslemelerinde kabartma insan yüzü figürleri ve yapıdan bağımsız sayılabilecek heykellerin çokça kullanıldığı görülüyor.Bu anlayışın ürünleri ise en çok Beyoğlu ve Galata'dadır..
Her iki semtte de mimari o günlerden beri çok az değişmiştir. Bu durumun en önemli nedeni, ‘Beyoğlu ve Galata'nın tarihi” olarak çok gerilere giden bir Ceneviz-Venedik yerleşimi olmasıdır. Geçtiğimiz yüzyılın mimarisi bugün 'Cephe Mimarlığı' olarak tanımlanır. Bu tanımlamanın nedeni bina cephelerinde mask, heykel, bitkisel motif, sütun gibi süslemelerin çokça kullanılmasıdır. Bu açıdan bakıldığında o dönemin mimarlarının yaşadığı sıkıntılar kolayca anlaşılabilir. Çünkü, Tanzimat ile birlikte yeni mimarlık yasalarının uygulamaya konulduğu böylesi bir dönemde, başarılı ve beğeni toplayan bir mimar olmak zordur.
Ayrıca, tasarımın yanı sıra görsel etkinin yaratılmasında o dönem için temel mimari öğelerden olan süslemelerde yapacağı tercihte dönemi etkileyen mimarların sanat yapmaktansa öykü anlatmayı tercih etmeleridir. bir öykü ve bir tarih anlatmak için oradadırlar. Kimi Medusa'ya benzer, her ne kadar bakışlarıyla insanları taş edemese de. Kimi Zeus'u anımsatır uzun saç ve sakallarının arasındaki mitolojik çehresiyle. Kimi de cephesini süslediği yapının öyküsünü anlatır. Bir zamanlar Pera Sirki olan bugünkü Halep Çarşısı'nın cephesindeki palyaço yüzü binanın işlevini anlatmak için oradadır. 1890'da Fransız mimar Alexandre Vallaury tarafından yapılan Karaköy'deki Orient Bank binasının giriş kapısının hemen üstünde yer alan Romalı asker yüzü ise sanki bankayı korumakla görevli gibidir. Ancak, en ilginç ve hüzünlü öykü yine kadınlara düşer. Bu öykü tüm binanın ağırlığını omuzlarında taşıyormuş gibi duran karyatidlerin öyküsüdür, yani Karyalı kadınların.
Savaşta Perslerin tarafında yer alan Karyalılara çok kızan Yunanlılar, tüm Karya erkeklerini ortadan kaldırır, Karyalı kadınları ise tutsak eder. Bununla da yetinmez ve geleneksel giysileri içindeki kadınları sokak sokak dolaştırarak teşhir ederler. İşte, Karyalı kadınların bu utancın altında ezilmelerinin simgesidir karyatidler. Yunanlılar uzun geleneksel giysiler içinde binanın tüm ağırlığını taşır şekilde betimleyip sonsuza kadar köleliğe mahkûm eder Karyalı kadınları. O gün bu gündür mimari bir eleman olarak dünyanın farklı yerleşimlerinde bina cephelerini süsleyen karyatidler 19. yüzyılda İstanbul'daki birçok binada kullanıldı. Kökeni binlerce yıl öncesine dayanan bu öykünün kahramanları bugün çevremizde sessizce varlıklarını sürdürüyor.
İstanbul’un eski binalarını süsleyen taş heykelleri, kimi antik mitolojilerden çıkıp gelmiştir, kimi başlı başına bir anıt, bir miras gibidir geçmişten geleceğe… Ne olursa olsun İstanbul’un tarihi yapılarındaki taşa oyulmuş yüzler, İstanbullularla ve bu kenti yaşamaya gelenlerle paylaşacak özel hikâyeleri vardır. Antik çağ mimarlığının en zarif cephe ayrıntılarından biri olan karyatidler, Beyoğlu’nda yaşanan her şeyin tanığı olarak dimdik ayakta duruyorlar aradan geçen zamana karşın. Eski Doğu mimarlığında şekillenen, ancak en yaygın ve ünlü uygulamaları Antik Yunan mimarlığında görülen karyatidler, sütun yerine kullanılan kadın figürleridir. Özellikle cephe mimarisine zarif ve narin bir görünüm vermek için kullanılan karyatid heykelleri, yapıların görselliği açısından önem taşıyor. Romalı mimar Vitruvius’un ‘Mimarlık Üzerine On Kitap’ adlı kitabında anlattığına göre, karyatid heykellerinin adı yaşanmış, gerçek bir olayla ortaya çıkmış. ‘Karya soyu’ anlamına gelen karyatid sözcüğü, Pers istilası sonrasında köleleştirilen Karyalı kadınların anısını yaşatmak için kullanılmış. Beyoğlu’ndaki ünlü Alkazar Sineması’nın girişini süsleyen iki karyatid heykeli bugün sinema ile özdeşleşmiş durumdalar.Yıllardır Pera’da olan biten her şeyi seyreden bu heykeller, uzun zamandır da sanatseverleri karşılıyorlar mağrur ve asil bir edayla. Buradaki heykeller, Beyoğlu’nda bulunan diğer karyatidlerle karşılaştırıldığında, klasik Yunan karyatidi formuna en yakın heykellerin bunlar olduğu görülüyor.
Beyoğlu’nun adeta gayrı resmi simgesi olan Çiçek Pasajı da, İstanbul’un taşa yansıyan yüzlerinden payını almış, hem de en güzellerinden, en alımlılarından. 1876 yılında tamamlanan yapı, ilk zamanlarda sahibinin adından dolayı Hristaki Pasajı olarak anılıyormuş. Daha sonraları adı Çiçek Pasajı olarak değişen yapının, yüksek ana girişini süsleyen iki zarif karyatid heykeli, İstanbul’un taştaki yüzleri arasında en bilinenleridir.Yine karyatidlerle süslenmiş bir başka eski İstanbul binası da, 1892 yılında yapılan ve bir süre sonra otele dönüştürülen Büyük Londra Oteli, yani Grand Hotel De Londres'tir. Yapının üçüncü katından Tepebaşı ve Haliç’i selamlayan karyatidler, Alkazar ve Çiçek Pasajı’ndaki örneklerden daha serbest bir üsluba sahiptirler. Tepebaşı’ndan ayrılmadan önce Bristol Oteli olarak ünlenen ve yakın zamanda Pera Müzesi olarak sanatseverlerle buluşan 1893 tarihli binaya göz atmak gerekir. Binanın konsollarındaki iki kadın yüzü, taşa yansıyan asil ve uzak ifadeli çehreleri ile dikkat çekiyor. Heykelleri ve süslemeleriyle bakışları üzerinde toplayan ve Şişhane’de görkemli bir anıt olarak yükselen Frej Apartmanı 1905 yılında yapılmış. Yapının cephesinde görülen zengin süslemeler arasında, sırt sırta oturan çocuk figürleri ilk bakışta ilgi çekiyor.İstanbul’un tarihi yapılarındaki heykeller arasında en rahat ve serbest kompozisyona sahip olan bu çocuk heykelleri, geçip giden zamana aldırmadan, yüzlerindeki muzip gülümsemeyle İstanbul’u seyrediyorlar oturdukları yerden. Tünel’e doğru yaklaşırken, meraklı iki çift göz seyreder gelip geçeni. Binanın üst katlarında görülen güzeller güzeli iki kadın başının, çiçekler ve başaklarla taçlanışı bile insanının ilk bakışta dikkatini çekiyor. Bu alımlı kadın yüzleri sanki Art Nouveau akımının ünlü ismi Mucha’nın fırçasından çıkmış da İstanbul’u güzelleştirmeye gelmiş gibiler adeta. Zaten süsledikleri Botter Apartmanı da, İstanbul’daki Art Nouveau akımının en güzel temsilcisi olarak kabul ediliyor.
Tünel’den Karaköy’e doğru tarihi yapıların arasından geçerken yüksek taş binaların cephelerindeki tüm bezemeler ilgi çekici; bitkisel süslemeler, figürlü kabartmalar, geometrik desenler ve daha birçok göze hoş gelen ayrıntı. Hepsi de yapıldıkları gün gibi bakımlılar. Karaköy’e gelindiğinde iki tombul bebek heykeli karşılıyor. 1911 tarihli Minerva Han, adını antik Yunan tanrıçası Athena’nın Latince karşılığı olan Minerva sözcüğünden almış. Giriş kapısının üzerinde yer alan kabartmalarda, bolluğu simgeleyen iki bereket boynuzu ve ortalarında duran Minerva başı betimi, yapının ilk bakışta ilgi çeken sürprizleri. Mitolojide Athena’nın simgesi olarak birçok antik sanat eserinde, tanrıçanın yanında gösterilen baykuş, burada da unutulmamış. Baykuş figürü Minerva başının hemen altında görülüyor. Hemen bir üst katta yer alan balkonun kenarlarındaki iki çocuk figürü, sanki yerlerinden kalkıp muziplik yapacaklarmış hissi uyandırıyorlar insanda. Bu muzip görünümlü tombul çocuklar da antik Yunan mitolojisinden ilham alınarak yapılmış figürler. Çocuk figürlerinin ellerinde tuttukları ve içleri meyvelerle dolu bereket boynuzları da yine aynı mitolojinin öykülerinden. Minerva Han’ın heykel ve kabartmaları bu kadar değil. Zengin süslemeli yapının en üst katında yine antik Yunan mitolojisinden bir karakter daha var. Olimposlu Tanrılar arasında her şeyi gören ve haber veren haberci tanrı Hermes, kanatlı şapkası ve efsanevi asası ile yapının en üst katından İstanbul’u seyrediyor neredeyse bir asırdır. Hiç kuşkusuz Minerva Han, İstanbul’daki mitolojik figürlerle süslü tarihi yapılar arasında en çok ilgi çekenidir. Galata Köprüsü’nün yanı başındaki görkemli yapı Viyana bankası olarak Avusturyalılar tarafından yapılmış ve bu yapı da Beyoğlu’ndan Karaköy’e uzanan heykelli yapı geleneğine uygun olarak heykeller ve kabartmalarla süslenmiş. Teras kenarlarında duran iki insan figürü diğer yapılardakine göre daha sert bir üslup ile işlenmiş olsalar da görenler bu heykelleri incelemeden geçemiyor. Biri kadın, biri erkek olan figürlerin, ticaret ve sanayiyi temsil ettikleri kabul ediliyor.
Her iki heykelin de yanlarında, diz çökmüş ve yük taşıyan çocuk heykelleri bulunuyor. Yapının üst kısımlarında görülen ve son derece gerçekçi işlenmiş kanatları açık kartal figürleri ise, Haliç’in martılarıyla aşık atarcasına iddialı ve mağrurlar. Başta Beyoğlu olmak üzere İstanbul, tarihi yapılarındaki heykeller ve kabartmalarla, görenleri semt, hatta kent ölçeğine yayılmış, nefes kesen bir bulmacanın serüven tadındaki doyumsuz keyfine davet ediyor. İstanbul’un taşa yansıyan yüzlerinin başrolde olduğu bu serüvende, milyonlarca insanın yaşadığı bu kentin güzel ve beklenmedik sürprizlerini, İstanbul ile paylaşmak farklı bir haz yaratıyor insanda. Kimi zaman yitik mitolojilerinden kalma bakışlarla eskiyi yâd eden, kimi zaman da içi içine sığmayan muzip bir çocuğun ifadesine bürünen bu yüzler, İstanbul’un geçmişinden geleceğine uzanan yüzler olarak, İstanbul aşıklarını selamlıyorlar eski dostları görmüşçesine. -
Avrupa da Modern mimari uygulamalarına ise Avusturya Parlamento Binası kapısında bulunan Karyatidleri örnek gösterebiliriz. Avusturya Parlamentosuna her gün girip çıkan vekillere ve misafirlere hoş geldin derken Pers Yunan savaşlarında bir ulusun tüm yükünün Karialı kadınların sırtlarına vuruluşunun dramatik öyküsünü anımsatırlar.
KAYNAKÇA
1- Kaynakça: Eczcıbaşı Sanat Ansiklopedisi, Cilt 2, Sayfa 964
2- Hikmet KAYHAN-Kerim KAYHAN, İzahlı Sanat Şaheserleri. Sayfa:14
3- Ekrem AKURGAL, Anadolu Kültür Tarihi, Sayfa:239
4- Dr. Hakan Gülsün, sanat tarihçisi.
5- Ömer Kokal, fotoğrafçı ve yazar. Mart 2002
27-06-2007
Ali YÜKSEL
Bu İçerik 3827 Kez Görüntülendi