Şavşat Duvar Gazetesi Tarih

Şavşat Tarihi ve Etnisitesi

Ali Yüksel

Şavşat’ın Tarihi hakkında çok yazı yazan yok aslında.Yazanlarında ne kadar bilimsel temelde ele aldıkları tartışmalıdır. Resmi tarihçiler ve resmi tarihten bakanlara göre biz Şavşatlılar Sapına kadar türküz. Mesket Türkü, Ahıska Türkleri, İskit Türkleri gibi adları yapıştıran yapıştırana.Sahi biz Türkmüyüz?... Bu soruyu samimi olarak kendimize sorsak ve yanıtlamak istesek bilimsel olarak en doğru yanıtı verme olasılığımız ne kadardır? Kökümüz kimlere, hangi kavimlere dayanıyor? Genetik soy ağacımızı araştırsak Türklere ulaşır mıyız? Sorularının yanıtlarını aramayı düşünen kaç kişi var Şavşat’ta?.. Artvin bölgesine tarih boyunca birçok devlet egemen olduğundan ve bölgemizde gerçek anlamda bir arkeolojik araştırma yapılmadığından ilçemizin tarihi geçmişi konusundaki bilgiler yetersiz kanıtlara dayanmaktadır. Bu açıdan Şavşat tarihinin büyük bir bölümü henüz karanlıklar içerisindedir. Dolayısıyla da köklerimiz hakkında ortaya atılan iddialarda hiçbir kesinlik arz etmemektedir. İlçenin nüfus yapısı içinde gerçek anlamda etnolojik tarama yapma olanağımızda şimdilik yok. Velev ki kendisini bir etnik gruba ait hissedeninde o etnik gruba ne ölçüde ait olduğu bile tartışılabilir. Bütün bu soruların yanıtını gelin hep birlikte arayalım ne dersiniz? Bu yazıda ki amacım köklerimize ulaşmak için bir yöntem belirlemek ve doğru sonuca en sağlıklı biçimde varmaktır. Önce bir kronoloji çıkaralım. Tabiatıyla tam bir Şavşat Tarihi kronolojisi çıkarmak kolay olmayacak. Çünkü Bugüne kadar çıkarılanlar çok sağlıklı değil. Bundan dolayı ilçemizdeki egemen olan devletlerin kronolojisiyle başlayarak bunun kapsamında detayları araştıralım. a-İ.Ö.60 000-12 000 arası döneme Kars Camuşlu da Paleolitik evreye ait izlerden dolayı ve ilçemizin Kars’a yakınlığı nedeniyle Eskitaş Çağı diyebiliriz. Prof Dr. İbrahim KÖKTEN’in Kars civarında ve Çıldır Gölünün karşısına yaptığı kazılarda dolmen ve menhir kalıntıları bulunmuştur. Yine KÖKTEN’in 1965 yılında Kars’ın güneyinde ve Aras nehrinin kuzey kesimindeki Ala Dağın doğu eteğinde Camışlı Köyünün sınırındaki kayalıklarda yaptığı araştırmalarda geyik avcılığı ile ilgili duvar resimleri bulunmuştur. Çeşitli yapım çalışmalarında rastlantısal olarak bulunan taştan kesici aletler bu taş çağının ilçemizde yaşandığını doğrulamakla birlikte bu döneme ait ilçemizde bugüne kadar ciddi bir araştırma yapılamamıştır.

b-İ.Ö.12 000-8 000 arası Mezolitik döneme ait izleri ele veren ip uçları araştırma yapılamamış olması nedeniyle elimizde yoktur. Lakin Paleolitik evrenin arkasından burada yaşama uygun verimli alanlar olmalıdır diye düşünüyorum. Jeolojik yapısıyla ilgili bir araştırma bize bu anlamda faydalı olabilir. Günümüzde ilçemizin habitatı ve bitki populasyonunun zenginliği buzulların kuzeye doğru çekilmesi sürecinde Ortataş Çağı’nın burada yaşandığına dair kanaat oluşturmaktadır.

c-İ.Ö. 8 000-5 500 arası Neolitik döneme ait izler nelerdir? Buna örnek Küplüce köyünde bulunan çömlek atölyelerini verebilir miyiz bilmiyoruz. Erken seramik çağ olarak ifade ettiğimiz İ.Ö. 8 000-7 000 arasına buradaki üretimi götüre bilir miyiz onu da bilmiyoruz. Yani araştırma yapılmamış bir alan. Ancak 1975 yılına kadar ilçenin seramik kap ihtiyacını karşılayan bir üretim merkezi olduğu biliniyor. Şavşat kalesinde bulunan büyük seramik kapların kalıntıları ilçede çok eski çağlardan bu yana seramik üretiminin yapıldığını göstermektedir. Yenitaş Çağına ait bilgilerimiz kesin değildir.

d- İ.Ö. 5 500-3 000 Kalkolitik dönem yani Bakırtaş Çağına ait izlerimiz var. Şavşat''''ın Meşeli ve Yusufeli''''nin Demirköy yakınlarında tesadüfen bulunan bakır baltalar, yine çeşitli yapım çalışmalarında rastlantısal olarak bulunan bakır ve bronz eşyalar, baltalar bu çağda bol miktarda bakır işlendiğini bize kanıtlamaktadır. Ayrıca bir yer altı zenginliği olarak Bakır madeninin bol miktarda bulunması bu dönemin parlak bir şekilde yaşandığını doğrulamaktadır. Meydancık Bazgiret te, Şartul yakınlarında yakın tarihlerde işletilen maden ocaklarının varlığı, Murgul da ve Artvin de bulunan zengin Bakır maden yatakları da bu çağın çok parlak geçtiğine dair kanıtlarımız olmalıdır diye düşünüyorum.

e- İ.Ö. 3 000-1 200 Tunç Çağı: yörede bulunan tunç baltaların 3000-2000 yıllarına ait oldukları bilinmektedir. Tunç Çağının başlarında Kızılırmak yayının içinde kalan bölgede hakim olan Hatti beylikleri döneminde Hattiler merkezi bir devlet olmasa da bölgenin kültürü, inancı ve üretim ilişkileri üzerinde etkin olan bir güç idiler. Tunç çağının ortalarına kadar bölgenin hakimi oldular. İ.Ö. 2 000 de Rusya steplerinden bir kavim göç ederek Hattileri hakimiyeti altına aldılar. Bunlar Hititlerdi. Hint-Avrupa dil grubunun öncüsü olan bir dil konuşuyorlardı. Yaklaşık olarak 250 yıl süren bir hakimiyet mücadelesi sonucu Bölgenin hakimi oldular. Lakin fethettikleri halkın kültürüne boyun eğdiler. Bu dönem Artvin ve Şavşat’ın da hakimi olan Hitit devleti egemenlik çatışmasını bölgeye gelen Huri-Mitanni boylarıyla yapmışlar, Karadeniz kıyılarına yakın yaşayan Kaşkalar ile çatışmışlardır. İ.Ö. 1500 den itibaren ilçemizi de içine alan bir Hurri-Mitanni egemenliği İ.Ö. 1 250’ye kadar devam etmiştir. Bu dönem aynı zamanda Urartu uygarlığının temellerinin oluştuğu evredir. Ta ki İ.Ö. 1 200 ler de yaşanan Ünlü Troya Savaşı ve ardından önce kıta Yunanistan da başlayan Dor Göçleri ve Deniz kavimleri göçü ile Anadolu da egemenlik alanları değişmiş, Karanlık Çağ diye tabir edilen o dönemde Hititler yıkılmış ve yerini Geç Hitit Beylikleri almıştır. Bu aynı zamanda Tunç Çağının sonudur.

f-İ.Ö. 1 200-700 Demir Çağında Anadolu yeniden hızla el değiştirip beyler arasında pay edilirken bu dönemde Artvin ve Şavşat Urartu Uygarlığının egemenlik alanı içerisindedir.

İ.Ö. 700 de başlayan Kimmer akın ve istilalarıyla yıkılan Urartu Uygarlığı yerini zayıf beyliklere bırakmıştır. Bu evrede Yunan kavimlerinin Karadenizle ilişkileri kolonizasyon hareketiyle artmış. Yunan Mitolojisinde yer alan Altın post efsanesi için Bugünkü Gürcistan sahillerine kadar gelen Argoslu gemiciler ve Orpheus’un Kolk kralının kızı Medea ile yaşadığı aşkı anlatan belge ile Artvin Ve Şavşat’ın üzerinde ki eski izleri sürme şansını elde edebiliyoruz. Bu evrenin ileride Büyük Roma imparatorluğuna karşı Anadolunun direnç gücü olan Pontos Krallığının ve Ermenistan Krallığının temeli olacağını görmekteyiz.

g- İ.Ö. 700-490/480 Arkaik Çağ:Bu evrede Anadolu ya hakim olan Asur egemenliğine son veren Medlerdir. Artvin ve Şavşat’a hakim olan ise Kolheti krallığıdır. Kuzeyde İskit boyları güneyde Medler ve Batıda Yunan kolonizasyonu nedeniyle arada kalan yöremizde Megrel beyleri Pers Yunan mücadelesi sayesinde zaman zaman himaye edilerek varlıklarını sürdürmüşlerdir. Türklere gelinceye kadar çok farklı halkların toplumsal yaşamı etkilediği Artvin yöresinde Hurrilerden başlayarak, Helen, Roma, Pers, Arap kültürlerinin yansımaları görülmüştür. Artvin yöresinin bir başka özelliği de Doğu Akdeniz uygarlığının bir ürünü olan İran Kültürüyle, İskender’in getirdiği Yunan kültürünün çatışma alanı olmasıdır.

h- İ.Ö. 490/480-330 tarihlerinde Yunan Klasik çağında kısmi değişiklikler yaşanmış ancak durum 330 da Helenistik Dönemde değişmiştir. M.Ö. 431-351 yılları arasında yaşamış olan Yunanlı tarihçi ve coğrafyacı Ksenophon, Klasik çağda Kolkhis adıyla bilinen Artvin ve çevresinde milâttan önce IV. yüzyılda Kolkhlar, Makaronlar ve Taokhlar gibi birtakım kavimlerin yaşadığını bildirmektedir. Milâtan önce I. yüzyılda yaşayan coğrafyacı Strabon ise bu bölgenin Mithridates Eupator tarafından ele geçirilip Pontus Krallığı''na bağlandığını yazmaktadır. Ermenistan Krallığının sonu olan bu olaya kadar birlikte Romanın Anadolu hakimiyetine karşı mücadele eden bu iki krallık Romalı komutan Pompeius tarafından ele geçirilmiştir.

i-İ.Ö. 129 da Pergamon Kralı 3.Attalos’un Ülkesini vasiyetle Roma ya bırakması ile başlayan ve Mihridates Roma mücadelesi sonunda Artvin ve Şavşat!ı içine alan Bütün Anadolu coğrafyasında Romanın egemenliği başlamış bulunmaktadır. Ahalisi Ermeni, Gürcü ve Ksenophon’un yazdığı bilgiye göre Makaronlar ve Taokhlar gibi kavimlerin yaşadığı yöremizde Roma egemenliği İ.S.850-900 ler de zayıflamış ve burada Gürcü-Abhazların kurduğu Bagrati Krallığının egemenliği başlamıştır. 975 te ise Bagrati krallığı parçalanmış yerine ilk kez adına Gürcü Krallığı denilen Krallık kurulmuştur. Bu egemenlik 1299 Kösedağ savaşıyla yenilgiye uğrayan Anadolu Selçukluların ardından Başlayan Moğol ve Türk akınları nedeniyle yeniden Himaye gören Beyler arasında paylaşılana kadar sürmüştür.

Osmanlı İmparatorluğunun Yükselme devrine kadar Gürcü beyleri tarafından yönetilen ilçemiz 1514 yılında Trabzon da bulunan Yavuz Selim’in seferiyle Osmanlı sınırları içine alınmış ve İslamlaşma bu dönemde başlamıştır. O dönemde Şavşat’ın ileri gelen Beylerinden olan ve Rabat’ta (Köprülü Köyü) oturan Zortana isimli beyin Çıldır Atabeklerine Karşı Yavuzdan Himaye istemesi ve bu isteğinin de kabul edilmesinin ardından İslamiyet kabul edilmiş ve İslamlaşma artmıştır. Buraya yerleşen bir Türk beyi olduğuna dair kanıt yoktur. Anadolu ya gelen Türk boylarından ilçemize yerleşen bazı Türkmen kollarının olduğunu düşünüyorum. Niceliksel olarak zayıf ancak Türk-Osmanlı egemenliği nedeniyle kültürel alanda avantajlı olan bu boyların ilçemize etkilerini araştırmak ilçemizin etnolojisini anlamamız açısından faydalı olacaktır.

ı-93 Harbi de denen Osmanlı-Rus savaşının yapıldığı 1877-78 yılında Çarlık rusyası egemenliğine giren ilçemiz 27-Şubat-1921 de tekrar Osmanlıya bağlanmıştır.

Burada ikinci olarak önemli olan Dil araştırmalarıdır ve bu bize etnolojik araştırmalarımızda önemli katkılar sağlayacaktır. Mesela yer isimleri, yörede konuşulan diller ve unutulan diller üzerine araştırmalar yapabiliriz. Örneğin Meydancık yöresinde konuşulan Gürcüce neden diğer köylerde konuşulmuyor ya da bilinmiyor sorusunun yanıtını bulduğumuzda da etnik kökenimize dair sağlıklı bilgilere ulaşabileceğiz. İlçemiz Kültürüne ait gelenekler, geçmişi bugüne taşıyan folklorik etkiler bizi aydınlatabilir. Yörede kullandığımız dilimizin içinde yer alıp Türkçede yer almayan sözcüklerin köklerini araştırdığımızda da bizi köklerimize götürecek sağlıklı bilgilere ulaşacağımıza inanıyorum.

Tabii bunca çabanın sonucunda kökenimizin Türklere dayandığını öğrendiğimizi varsaydığımızda bundan mutluluk duyma gibi bir pay çıkarmanın hiç hoş olmayacağını ya da aksine köklerimizde hiçte Türklerle ilişkili olmadığımızı anladığımız varsayımında da üzülmemiz gerekmediğini bilmemiz gerekiyor. Lakin tarihi bize doğru ulaştırmayanların bilim adına doğru oldukları iddiaları nedeniyle çöplüğe gönderilmeleri gerekiyor inancımı burada ifade ediyor, katkılarınızı bekliyorum. 19-07-2007

Ali Yüksel

Bu İçerik 7351 Kez Görüntülendi

Yorumlar

Ayben Çürük

Tarihimiz Gün Işğına Çıkacak.

Ayben Çürük - 18 Şubat 2008
Ali Bey; yazınızı geç de olsa okudum. katıldığım düşünceler çok. bilmenizin faydalı olacağını düşünüyorum. bu yaz şavşat kalesinde kültür bakanlığının da katkısıyla, üniv. danışman hocam (kendisi yard. doç. van yüz. yıl üniv. ve meydancıklı) Osman Aytekin kazılara başladı. yazın şavşat’a gelirseniz, temmuzun 15 inden sonra görebilirsiniz. inşallah bu sayede tarihimiz ve de kültürel eserlerimiz toprak altında saklı kalmayacak. bu yaz ben de kendisine kazı alanında yardımcı olmayı düşünüyorum. aslında en büyük eksiğimiz, Artvin de bir müzenin olmaması. bu vesileyle çıkacak eserlerimizi sergileyebilecek bir müzemiz de olur inşallah.
Arda Şahin

Teşekürler Ali Yüksel

Arda Şahin - 11 Ekim 2007
şavşat ın tarihi hakkındaki makalenize; her cümlesine, hemide noktasına ve virgülüne kadar katılıyorum.sanki benimin fotokopisini çekmiş gibisiniz.iyi ki varsınız ve iyiki şavşatlısınız.
Sinan Keskin

Etnisite Meselesi

Sinan Keskin - 31 Temmuz 2007
Kıymetli hemşerim malumunuz etnisite meselesi hassas bir konudur. Bu konua yazarken kanımca ölçüp tartmalı ona göre yorum yapmalıyız . yoksa tabiri yerindeyse zülfüyare dokunmuş oluruz. yazınız hakkında birkaç düşüncemi söylemeliyim.ilk planda resmi tarihçilerin söylemine göre hepimiz sapına kadar türküz yorumunuza katılmıyorum.burada resmi tarihçileri küçümseyen bir tutum göze çarpıyor. bir defa şu bakış açısından kurtulmalıyız. Resmi tarih hepimizin soyunu türk ilan ederek amiyane tabirle bizi kandırıyor uyanıklığı artık geçer akçe değil. yani ki resmi tarihin anlatısının muhalifinden yola çıkmak yanlış bir önerme olur kanaatimce. Son tahlilde ne isek veya ne hissediyorsak biz oyuzdur. Etnisite meselesinde önemli olan sosyolojik tespitlerin yeterince yapılmamasıdır. Evvela Şavşat ve civarı il ve ilçeler kavimlerin geçtiği ,etnik grupların birbirine en yakın durduğu bir alan.bu minvalde anadolunun pek çok yerinde olduğu gibi hatta ilçemizde belki daha fazla etnik kimliklerin karışıklığı olmuştur.şu gerçekliği görmemezlikleten gelemeyiz(resmi tarihe benzer eşdeger olsa bile). Şavşatın acara ve ahıska bölgesi ile kültürel yönden sosyolojik yönden birebir örtüştüğü bir gerçektir.son yıllarda tv’lerde yayınlanan belgesellerde ahıska topluluğunun konuşma,yeme içme örf adetleri Şavşat halkı için birebir örtüşüyor diyebilirim. bu inkar edilemez bir gerçeklik olarak var iken aksi tutumlarda bulunma objektifliğe sığmaz. ‘Velev ki kendisini bir etnik gruba ait hissedeninde o etnik gruba ne ölçüde ait olduğu bile tartışılabilir.’demişsiniz bir yerde. Artık bu saatten sonra etnisiteyi tartışmanın faydasıda yok galiba. Kaldı ki bir kişi kendini hangi etnik aidiyetle tanımlıyorsa o artık o kimliğin bir unsurudur. bunu bu bakımdan tartışmanın manası yoktur. Gelelim esas can alıcı son paragrafınıza. Kendini türk hissedenlerin veya kökeninin Türklere dayandığına inananların mutluluk duyma payının hoş olmaması ne demektir? Son tahlilde insanların kimliğinden dolayı mutlu olmasının ne gibi zararı vardır ki böyle söylüyorsunuz ? Not: yazınızda şavşatta yeterince arkeolojik kazı yapılmadığını söylüyorsunuz. Katılmıyorum. bence fazlasıyla yapılıyor. he bunu yapan tarihçiler değil defineciler. Ama neticede yapılıyor.:) saygılar.

Tarih Üye Listesi