Şavşat ve Kültür-Sanat Öyküler

”...Yarin saçları...”

Tamer Dursun

Sabahın köründe kutlu gerdek gecelerine inat kaldırıyordu motorunun üzerinden brandasını. Ve gelinlik katlar gibi koydu yan çantanın içine. Kilidi açarken ince belden gümüş kemer çözüyordu sanki. Oturdu motorunun üstüne derin bir oh çekti. Sanki ana kucağıydı. Kaskı yerleştirirken sırıttı yarım ağız. Ölmemek için değil alışkın olduğundan takıyordu bugün. Anahtarı soktuğunda yerine. vitesi boşa aldı gelen ses sanki artık doğduğundan beri bağlandığı bu şehirle arsındaki tüm zincirleri koparmıştı. Bastı marşa demirin ateşle dansından çıkan ses kapladı heryanı. Sanki sabaha kadar uyumadan dinlediği neşet ertaşın türküsünün devamıydı tatlı dillim güler yüzlün nerdesin sen neredesin se n. diyen. bir an düşündü. Hakikaten neredeydiler. vitesi bire atttı bir an dönüp bakmak geldi içinden bıraktıklarıma. bakmadı ve debriyajı bıraktı.

Üç saatir gaz açmıştı açmasına ama göz pınarlarıda açıktı ağlıyordu yitik sevdalarına. Rastgele bir benzin istasyonuna çekti motoru yarulmustu.

-Fulle baba dedi. süper olsun hızlı götürsün.

ne tarafa diye sorunca pompacı bir an durdu sahi nereye gidiyordu. Nasip diyebildi. pompacıya yanasip dedi.

-çay varmı baba

sallama var dedi pompaci üçü bi aradada var dedi. Müsait biyere çekip üstüste iki tane kahve içti.

Vakit nerdeyse öylene sarkmıs Güneşe doğru gittiğinden epeyce yorucu olmustu gerçi hızlı gitmiyordu ama yorulmustu. Hatırladığı kadarıyla macera olsun diye bir kaç kez kamyoncu arkadasıyla bu yoldan geçmişti. ve buralarda yol kenarında bir çeşme olması lazım diye düşündü. O çeşmeyi hiç unutmamıştı gerçi Hayrına yaptırılan şehidin adını hatırlamadı ama bir şehit çeşmesiydi. Ah ulan dedi içinden bir şehit bile olamadık. Sonra güldü kendine kolaydı sanki dedi kolaydı.

Çeşmenin yanındaki iğde çalılarının gölgesine uzandı tilki uykusuna yatmayı askerde öğrenmişti . yirmi adım ötedeki çeşmenin yanında duran arabaların sesine uyanıyor tekrar dalıyordu. nice sonra çan sesine karışan koyun meleyişlerinde uyandı. çeşmeye gitti güzelce elini yüzünü yıkadı. Motorun yanına gelip çantadan çıkardığı kremalı bisküviyi yerken. yanına pantolonunun pacaları çoraba sokulu, kumaş ceket giymiş. Yakalarının tamamı kapalı gömleği olan, yüzü kavruk bir dayı geldi.

selamınaleyküm evlat , aleyküm selam dayı dedi. Yol ne tarafa ikinci kez sorulmustu ve ikinci kez verecek cevabı yoktu. Gidiyoruz dayı dedi Allahu alem. Olmaz evlat dedi" gideceği yeri bilmeyen ya haraba gider ya turaba." Dayı zaten harap lığına harabızda turaplıkta derde fayda. Hele sus sus bakalım soyha , buyur dayı, yaş kaç sende derdin hele bi de bakalım.

Dayı deşme diyecem ama madem deşdin dinle. Yaş kırka dayandı dayı etrafımda kim varas yakından uzağa. Hep bana çöktüler. Herkesin derdi bana dökülür oldu. Hep sevmemi istediler bende sevdim dayı. ulan dedim bazen birde siz beni sevin. Sevmediler. yetmedi terkettiler. başka sevdalara yelken açalım dedik. Bed yüzlüler kirlettiler sevdamızı sabır ettik yeri geldi sığındık yaradana. Hepten geldiler üstümüze bu divane dediler selamı sabahı kestiler.

Ve dayı sonunda anladımki şu demir yığınıyla bu yürek yılgını baskada kimse kalmamış. vurdum meçhule

-Allah yolunu açık etsin evlat. Allah yardımcın olsun

-sağol dayı Allaha emanet

sağlı solu buğday tarlalarının arasından gecerken aksam yelinde salınan sapsarı bugday basakları yarin hiç oksamadığı saclarını getirdi aklına. vitesi beşe attı, çıkardı kaskı onuda fırlattı.

Tamer Dursun

Bu İçerik 270 Kez Görüntülendi

Kültür Öyküler Üye Listesi